
7-11 Kasım indirimlerini duymayan yoktur.
“Ammmaaan duymayan kalmasın!” diyerek bütün televizyon kanallarında, yol panolarında hatta cep telefonu mesajlarında indirim tarihlerini, indirimli grupları akıllarımıza kazıdılar. Çılgın indirim, dev kampanya, patron çıldırdı, almayan kalmasın!!!! Reklamlarda ünlü oyuncular, sosyal medya fenomenleri, hatta olimpiyat şampiyonu bile oynadı. Hepsinin yüzünde çılgın bir mutluluk, beklediği ürünün indirimli fiyatını görünce yaşadığı şok, o heyecan, hemen almalıyım telaşı…
Reklamın dekorunda onlarca kutu, yığınla paket… Ne için? Almamız için. Eskiden reklamlar böyle miydi? “Al, kaçırma, müthiş kampanya, şu tarihleri not al” reklamları yoktu değil mi? Sürekli bir indirimi kaçırıyormuşuz gibi kampanyaları takip eder olduk. İhtiyacımız olmasa da kampanyaya giren ürünleri inceler olduk. Araştırdıkça, aralarında tam bize göre, üzerimize yakışan, almazsam aklım kalır diyeceğimiz bir ürün buluyoruz. Arayan bulur derler. Arıyoruz ve buluyoruz. Buluyoruz ve alıyoruz. Alıyoruz ve birkaç kez kullandıktan sonra bir kenara atıyoruz. İşte böyle bir kısır döngüye girdik hepimiz. Ama neden? Nedenini sormuyoruz. Peki alınca ne oluyor? Bununla da ilgilenmiyoruz.
Pahalılıktan yakınıyoruz ancak alışverişimiz de bir yandan tüm hızıyla sürüyor. Lükse düşkünüz, giyim kuşama düşkünüz, elektronik eşyaya düşkünüz, kozmetiğe düşkünüz, düşkün olduğumuz şeylerin listesi uzun. Peki eskiden neden düşkün değildik? Al diyen biri olmadığı için olabilir mi? Arkadaşımız bize “şunu al” dediğinde tamam diyoruz. Kardeşimiz bize “şunu al” dediğinde ona da tamam diyoruz. Hiç yoksa online alışveriş sitelerinin yorum bölümlerini okuyoruz. Çoğunluk aldığı üründen memnunsa tamam diyoruz, ben de alayım. Satın alma işinde bize tek komut yetiyor. “AL”. Ve alıyoruz. Saçma değil mi? Saçma ama tuhaf bir şekilde de gerçek. Bu garip gerçekliğin içinde yaşıyoruz. “Al al bitmez” sanıyoruz ancak bitiyor. İşin ilginç tarafı bunun farkındayız. Reklamlarda oynayanlar da bunun farkında. Ve tuhaftır ki hepsi çevreci, doğaya, yaşayan tüm canlılara değer veren insanlar. Peki bu alma çılgınlığına eşlik etme arzusu neden? Paketlerde gelen ürün gerçekten ihtiyaçsa o ürüne diyecek söz yok ancak o ürünün girdiği kutu için ağaç kesiliyor, ambalajı için plastik üretiliyor, o ürünü getiren firmanın nakliyesi, kuryesi için fosil yakıtlar tüketiliyor. En ufak bir siparişimiz paket içinde pakette teslim ediliyor. Ve tabi o ambalajlar çöpe gidiyor. Gerçekten değer mi? Ben yıllardır kendime hiçbir kıyafet almadım. Çocuğum büyüyor, kıyafetleri küçülüyor ve ben ona yeni bir kıyafet almıyorum. İkinci el diye bir tercihim olduğunu biliyor, kızıma giyilmiş kıyafet almayı tercih ediyorum. Hala giyilebiliyor mu?
İhtiyacımızı karşılıyor mu? Cevabım evet. Alışveriş yaparken ikinci el tercih etmek, yeniden uzak durmak doğaya karşı sorumluluğumuz, tüketimden kaçındığımızın göstergesidir. Biz doğayı korursak doğa da bizi korur. Bu mantıkla düşünüp alma dürtümüzü dizginlemeli, doğru davranışı oluşturmalıyız. Yeni bir ayakkabıya, kıyafete mi ihtiyacımız var yoksa temiz havaya, meyve veren ağaca, içebileceğimiz bir bardak temiz suya mı ihtiyacımız var? İhtiyaç gördüğümüz şeylerin gerçekten farkına vararak yaşamalı, asıl ihtiyacımız olan şeyleri tüketimden kaçınmalıyız.
Leave a Reply