
Giresun’daki atık havuzunun patladığı haberini duymayan yoktur.
Ne vardı bu atık havuzunda? Sülfürik asit ve kostik. Yani kimyasal atıklar.
Peki bu kimyasal atıklar ne kadar tehlikeli? En az siyanür kadar tehlikeli. Zira havuzdan alınan numunenin sonuçları beklenirken Ekoloji Birliği, atık havuzunda siyanür kadar tehlikeli kimyasalların olduğunu söyledi.
Ekoloji Birliği ve bazı sivil toplum kuruluşları, atık havuzundan etrafa yayılan kimyasalların ciddi sorunlar doğuracağının bilgisini verdiler. Peki bu haberi ilk biz mi duyduk? Hayır. Bu bilgiler bize gelmeden evvel doğanın haberi oldu. Ağacın, yeşilin en bol olduğu Karadeniz’imizin haberi oldu. “Suları içmeyin” duyurusunun yapıldığı bölgedeki insanımızın haberi oldu. Peki kimin haberi olmadı? Otlayan kuzunun, bal yapan arının, nehirde tatlı tatlı yaşayan balığın, pembe renkli açan çiçeğin.
2018 yılında Giresun’da yine aynı olay oldu. Kimyasal atıklar bahçelere, derelere karıştı. 8 milyon balık can verdi. Bitkilerimiz kurudu, toprağımız zehirlendi. Yetkililer doğanın onarılması on yılı bulacak dediler. Peki 10 yıl oldu mu? Olmadı. 2021 yılında yine aynı felaket, yine aynı yıkım. Bu kez kimyasal atığın 5 km kadar sürüklendiği ve Kılıçkaya Barajı’na kadar ulaştığı belirtildi ve yine aynı açıklamalar yapıldı: “On yıllarımızı etkileyecek”.
2020 yılında Gümüşhane’de atık havuzlarında bulunan atık borusu patlamış ve dereler zehirlenmişti. Şirket para cezasını ödeyip çalışmalarına devam etmişti.
2011 yılında Kütahya’daki Gümüş tesisinde atık barajı patlamıştı ve binlerce ton siyanürlü atık, suya ve toprağa karışarak bölgede siyanür zehirlenmelerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Çok sayıda hayvan yaşamını yitirmişti.
Bunlar benim hatırladıklarım. Doğa eminim çok daha fazlasını hatırlıyordur.
2016 yılında yapılan bir açıklamada Artvin, Rize, Ordu, Gümüşhane, Giresun ve Trabzon illerinde toplam 1012 maden ruhsatı verildiği belirtilirken, 2016 yılından bu yana bölgenin neredeyse tamamı maden sahası olarak belirlendi. Bu ruhsatlandırmaların içinde altın madenleri ise dikkat çekiciydi. Ülkemizde faal 18 altın madenine ek olarak 13 tane daha faaliyete girecek hazır işletme var. Önümüzdeki 3-4 yıl içerisinde 45-50 işletmenin aktif olarak faaliyet göstermesi beklenirken, altın madeni işletmelerinin dörtte birinin Orta ve Doğu Karadeniz’de olduğu biliniyor.
Hepimiz altınımız olsun istiyoruz ancak altın madenlerine karşıyız.
Hepimiz her şeyi satın alıyoruz ancak aldıklarımız için madene ihtiyacımız olduğunun farkında değiliz.
Bizden çıkmasın, başka ülkeler kazılsın istiyoruz. İyi de dünya bir tane. Nereden çıktığının bir önemi var mı? Giden yine dünyadan gidiyor…
Bizim ağacımız kesilmesin istiyoruz ancak Amazon ormanında kesilen her ağacın bizi etkilediğini göremiyoruz.
Maden bizim, toprak bizim, ağaç bizim. Ve her şey ihtiyaç doğrultusunda yapılıyor. Yani biz sürekli ihtiyaç halinde olduğumuz için. İhtiyacımız paket içinde pakete sarılı kargolarsa ağacımız kesiliyor. İhtiyacımız yeni bir kolyeyse o malzemeye ulaşabilmek için yerin altı deşiliyor. İhtiyacımız her sabah kahvaltımızda avokado yemekse yer altı sularımız tükeniyor (suyu sömüren bir meyve olduğunu unutmayalım). İhtiyacımız yeni bir t-shirt ya da ayakkabıysa petrolümüz, suyumuz tükeniyor.
Diyeceksiniz ki “Ne alakası var? Burada hükümetin suçu var!” İyi de biz zaten hep bunu demiyor muyuz?
“Hükümet bir şeyler yapsın. Beni bırak, ben yaşantıma bildiğim gibi devam edeyim, iklim krizinin, çevre felaketlerinin benle ne ilgisi var?” İşte hep bunu diyoruz. Ya da bunu der gibi yaşantımıza devam ediyoruz. İhtiyacımız olmasa bunca maden işletmesi var olur muydu? Tüketmesek bunca ihtiyaç oluşur muydu? Bu son patlamada tesisin faaliyeti süresiz olarak durdurulmuş. Bu iyi bir bilgi değil mi? Bence önemi yok. Zira bunun gibi kaç tesis var. Ve her işletmede ihmaller, hatalar ya da tüm önlemler alınmış olsa dahi beklenmedik sıkıntılar olabiliyor. Dünyada da birçok örneği var. Yani asıl sorun yine biziz. Ve bizim ihtiyaçlarımız. Bundan 50 sene evvel yerin altına inmek uzun zaman alıyorken günümüz teknolojileri ile çok kısa sürede madene ulaşıyoruz. Dünyamız da inim inim inliyor tabi.
Hala “Hükümetler bir şeyler yapsın!” diyoruz.
Hükümetler vatandaşını küstürmemek için sert konuşamazlar. Sadece bize has bir durum değil bu, dünyanın geneli böyle. Eh, madem öyle, Gana’daki hükümet adına söyleyeyim, Danimarka’daki hükümet adına söyleyeyim, “Yeni Zelanda’daki hükümet adına söyleyeyim:
“Vatandaş, bir şeyler yap! Dünyan için. Kendin için. Çocukların ve onların geleceği için. Tüketme. İsraf etme. Yerin üstü seninse, yerin altı da senin. Yerin altını üstüne getirme. Bunu yaparsan tüm dünyan alt üst olur, nefesin kesilir. Kendine bunu yapma!”
Gana, Danimarka, Yeni Zelanda Hükümetleri… Sizin adınıza bir şeyler söyledim. Umarım hemfikirizdir. Sevgiler.
Esra Kara
Temiz Atık Derneği Başkanı
Leave a Reply