
Başlıktaki soru aynı 90’lı yılların başındaki “Misyon mu yoksa vizyon mu?” sorusu gibi. O iki kavramın hayatımıza girdiği zamanları hatırlıyorum, web sitelerimiz henüz yok. Broşürlerimizde firmamızın kimliğinden bahsetmek istiyoruz. “Vizyonumuz diyelim” diyoruz. “Bir de misyonumuz diyelim, kurumsal olduğumuzu görsünler…” 2000’li yıllar, web sitelerinde artış var, ana sayfa butonunun yanında vizyonumuz, onun hemen yanında da misyonumuz. Sohbetlerde birinin gıyabında söylenen “Adam vizyon sahibi…” ya da “Kendine öyle bir misyon yüklemiş ki…” sözleri. Ve geliyoruz 2021 yılına. İklim değişikliği, iklim krizi derken hayatımıza giren “Sürdürülebilirlik” tabiri. Her firma sürdürülebilirlik diyor, her marka sürdürülebilirlik ilkesinden bahsediyor. Görüyorum ki artık alakalı olsun ya da olmasın bir sürdürülebilirliktir gidiyor. Ve işin ilginci sadece bundan bahsediliyor.
Bir seminer yapılıyor, dev markalar var. Bu markaların yanına birkaç Sivil Toplum Kuruluşu da koyalım deniyor. (2021 çevreye duyarlılığın zirve yaptığı yıl, bunu hep söyledim, benim için de büyük mutluluk). Firmalar da çevre duyarlılığına ARTIK itina ediyor tabi. Konuşmalar hep şöyle başlıyor: “Sürdürülebilirlik esasına dayalı ürünlerimizle çevreye duyduğumuz hassasiyetten ötürü…” Konuşmaların hepsi birbirinin benzeri. Markalar farklı tabi. Sivil Toplum Kuruluşları da birbirinin benzeri. İklim ya da sürdürülebilirlik esasına dayalı hepsi. Kavramlar havalarda uçuşuyor. Sürdürülebilirlikle bağlanabilir her şey masaya yatırılıyor, fikirler üretiliyor. Kimse de demiyor ki; “Ya geri dönüşüm? Peki Geri dönüşüm bu işin neresinde?”
Sürdürülebilirlik tek başına olamaz. Geri dönüşüm de tek başına olamaz. Yazının başındaki vizyon ve misyona döndük yine. Hatırlayalım, bu ikisini de ayıramazdık. Basitçe ifade etmek gerekirse, insan yürümek için iki ayağa ihtiyaç duyar. Sürdürülebilirlik ve geri dönüşüm de aynen böyledir. Evvela tükettiğimiz her şeyin devamlılığı olması gerekir. Kullandığımız her şeyin kullanım ömrünü uzatabilmemiz ve defalarca kullanabiliyor olmamız gerekir. Kullandıktan sonra işlevini yitirenleri de geri dönüştürebiliyor olmamız gerekir. Konu öz kaynak sıkıntısı değil mi? Geri dönüştürmez ve kullandıklarımızı çöplüğe gönderirsek tekrar öz kaynak kullanımına gideriz, bunu unutmayalım. “Sürdürülebilirlik derken, geri dönüşümü de içine kattık” demek saçmalamaktan başka bir şey değildir. Tüm dünya recycle yani geri dönüşüm derken öğrendiğimiz yeni kavramı her şeyi yutan bir su altı canlısına dönüştürmenin gereği var mı gerçekten?
Firmalar geri dönüşümü, sahadan gelen birinden dinlemeli,
Çevreci aktivistler geri dönüşümü iyice öğrenmeli,
Hükümet ve Belediyeler ise geri dönüşüm alanında yapılacak tüm yenilikleri geri dönüşüm sahasında yıllarca memlekete hizmet vermiş olan geri dönüşüm firmalarına danışarak uygulayabilmeli.
Ofislere konulan küçücük geri dönüşüm kutuları geri dönüşümün küçük bir şey olduğu izlenimini oluşturuyor. Buna aldanmayalım.
Evlerimizde geri dönüşüm yapsak dahi toplumun genelinde görülen davranış bozukluğunu düzeltecek çalışmalara geç kalındığı için geri dönüşüm önemsenmiyor. Böyle olmamalı.
“Sürdürülebilirlik” çatısı altında yapılan tüm çalışma ve söylemler ne kadar güçlüyse Geri Dönüşümde de aynı güç olmalı. Tek ayakla yürünür ancak koşulamaz. Koşacaksak birlikte koşmalıyız. Sürdürülebilirlikçi arkadaşlarım, lütfen bunu unutmayalım ve lütfen “Dünyayı ben kurtaracağım” amacında BENCİL OLMAYALIM. BİR olalım. Konu “Kendimi göstereyim sevdası” olmamalı. Konu memleket. Konu yuvamız olan doğa. Konu gelecekteki nesillerimiz. Bunu unutmayalım.
Esra Kara
Temiz Atık Derneği Başkanı
Leave a Reply