
2021 yılında en çok konuştuğumuz konu doların artması, tükettiğimiz her şeye zam gelmesi.
Pamuğa zam geliyor, tekstil fiyatları artıyor. Kurdaki değişiklikler hammadde fiyatlarını olumsuz yönde etkiliyor (hammaddede çoğunlukla dışarı bağımlıyız) ve ürünün ambalajından fiyat etiketine kadar her şey o ürünün maliyetini arttırıyor. Petrole zam geldi diyelim, bu durum ulaşımdan nakliyeye, ürün tedarik zincirlerine kadar her sektörü etkiliyor ve bu etki haliyle tüm fiyatlara yansıyor.
Peki biz tüketici olarak ne yapıyoruz? Elimize akıllı telefonumuzu alıyoruz ve araştırmaya başlıyoruz. İlerde almayı planladığımız ne varsa “ya zam gelir de alamazsam?” endişesiyle alışveriş sitelerindeki fiyatları inceliyoruz. Alışveriş yapmak artık bir bağımlılığımız. Bizler aldıkça rahatlıyoruz. Tüketmek bizi rahatlatıyor. Peki ya alamazsak? İşte o zaman da bunalıma giriyoruz.
Eski zamanlarda da ekonomik anlamda sıkıntılı dönemler yaşadığımızı hatırlıyorum. O zamanlar “Bir ayakkabı alacağım, çok pahalı, alamıyorum!” diyen insan, o ayakkabıyı alacak durumu gerçekten de olmayan, ayağında ayakkabısı olmayan insandı. Bugün aynı şeyi söyleyen insanın dolabında 20 çift ayakkabısı var. Ya da “X mağazasında bir mont 1000 TL olmuş!” diyen kişinin mont ihtiyacı yok ancak ucuz kıyafet gördüğünde almadan edemiyor. Fark ettiyseniz biz dahil çevremizdeki herkes ihtiyacı olmadığı halde alamadığı, ekstra tüketim yapamadığı için dertli. Yani ihtiyacımız olmayana dertlenip ASIL ihtiyacımız olanı görmezden geliyoruz. Ne gibi mi? Öz kaynaklarımız gibi. Dert edindiğimiz şey yiyip de bitiremediğimiz dünya. Bunu biraz düşünün, gerçekten de öyle olduğunu göreceksiniz.
İnsan davranışlarının ekonomimizi derinden etkilediği bir gerçek. “Dolar artacak” dendiğinde insanlar işi gücü bırakıp dolar almaya gidiyor. Benzine zam gelecek dendiğinde benzin istasyonlarında kuyruklar oluşuyor. Kelebek etkisinin anlamını yitirdiği bir dönemden geçiyoruz hepimiz. Yel esse kasırga hissini yaşıyoruz. Bir hapşırma sesi duysak memleketin bir yerinde deprem olacak sanıyoruz.
Korkunun ülke ekonomisine etkisi hiçbir zaman iyi olmamıştır. Bizler hem bunu yaşıyoruz hem de yanlış davranışlarımızla kendimizi bir kaosun içine çekiyoruz.
Tüm dünya daha az tüketse, israf etmese, aldığı ürünün sürdürülebilirliğini sağlasa, sadece öncelikli ihtiyaçlarını karşılasa, tüketim çılgınlığımız diye bir şeyin varlığından söz edemez hale geliriz. Psikolojimiz düzelir, ekonomimiz de.
Krizi avantaja çevirebildiğimiz durumlar da var. “Memleket batıyor, kriz yaşıyoruz, Esra Hanım hala neler söylüyor?” diyebilirsiniz. Ben de size diyorum ki: “Bir olursak, aynı doğru insan davranışını uygularsak kriz kalmaz. İklim krizi de kalmaz. Ruhsal, bedensel, ekonomik iyileşme yaşarız”. Nasıl mı?
– Öncelikle dolar. Fırsatçılık yapmaz ve dolar almayı bırakırsak (Benim dolarım yok, olsaydı da bozdururdum çünkü vatanımı seviyorum. Para her zaman kazanılır. Memleketini önemseyen, ülke ekonomisini önemseyen fırsatçılık yapmaz, yapamaz) ve ilerde zam gelir düşüncesiyle evimizde belli ürünlerin stokçuluğunu yapmazsak gerek kurda gerekse üretimde gidişatı daha da fazla bozmayız (Görüyorsunuz ki yeterince bozuk. Ben de endişeliyim ancak çözüm yolları bulmamız lazım. Buna mecburuz).
-Market alışverişlerimizi günlük değil, 15 günlük ya da aylık şeklinde yaparsak daha az ambalaj atığı oluştururuz.
-Evimizde kullanmadığımız elektronik eşyalarla prizin iletişimini kesersek, kullandığımız odanın ışığını açık bırakır (onu da elektrik tasarrufu sağlayan ampuller kullanarak sağlarsak) diğer ışıkları söndürürsek ve ayda kendimize bir elektrik faturası hedefi koyarsak (benim elektrik fatura hedefim 50 TL. üst limitim ise 70 TL ve yıllardır bu limitimi aşmam) enerji tasarrufu sağlarız.
-Su tüketimimizi planlı şekilde yaparsak, iki parça için çamaşır/bulaşık makinesini çalıştırmazsak, musluklarımızın akıtmadığından emin olursak ve musluk uçlarına su tasarrufu sağlayacak aparatlardan takarsak, evimizi daha uzun süre temiz tutabilirsek ve uzun banyo sefalarını yıkan-çık modeline getirebilirsek su tasarrufu sağlarız.
-Ve tabi doğalgaz. Durumu olmayan aileler daha az yakıt parası ödeyebilmek için zaten türlü uğraşlar veriyor. Görüyoruz ki dünyanın her yerinde doğalgaza zam geliyor ve bizler sürekli daha fazla yakıt parası vermek zorunda kalıyoruz.
Isınmak için yakıt yakma hususunda asıl bilinçlenmesi gereken kişiler zenginlerdir. Doğalgazını kısmayan, ev çok sıcak olduysa camını açan zengin insanlarımızdan bahsediyorum. Onlar harcadığı sürece bu işin faturası dünyaya kesilecek. Onlar harcadığı sürece hepimizden eksilecek.
-Toplu taşıma araçlarını tercih edebilirsek (arabamız olsa dahi) fosil yakıt tasarrufu sağlarız. Bizler arabayı prestij olarak görüyoruz. Arabamız var diye ona binmek zorundaymışız gibi hissediyoruz. Benim de arabam var ancak şehir içinde metro ve metrobüs kullanıyorum. Bu sayede hem günlük sporumu yapmış oluyorum hem ayakta gördüğüm yaşlı insanlara ya da çocuklu kadınlara yer veriyorum hem de insanların yanından geçerken müsaade istiyor, teşekkür ediyorum. Evet bunları yapan sayısı ne yazık ki çok az. Artmasını diliyorum.
-Yeni bir cep telefonu, beyaz eşya hatta kazak ihtiyacımız olduğunda ikinci el satış sitelerinden faydalanabilir hem ihtiyacımızı karşılayabiliriz hem de kendi ekonomimize fayda sağlayabiliriz.
– Al/Alama-Depresyona Gir-Unut modelini terk edebiliriz. Bizler bir şey aldığımızda mutlu oluyoruz. O şeyi alamazsak mutsuz oluyor ya da umutsuzluğa düşüp depresyona giriyoruz. O şeyi alabilir duruma geldiğimizde depresyonumuzu bitirip mutluluk tarafına geçiyoruz ve iki gün sonra hem o aldığımız şeyi unutuyoruz hem onu alabilmek için kurduğumuz hayalleri unutuyoruz hem de alamama kaygısını, yaşadığımız o depresyon anlarını unutuyoruz ve çok değil yalnızca birkaç gün sonra istediğimiz yeni bir ürünü almaya heveslenip ruhumuzdaki o tuhaf süreci tekrar başlatıyoruz. İşte böyle bir kısırdöngüdeyiz. Bu kötü modeli terk etmezsek sonumuz ne olur meçhul…
-Evlerimizi depoculuktan arındırabilirsek, kullanmadığımız tüm eşyaları ihtiyaç sahiplerine, geri dönüşüme, ikinci el satış sitelerine intikal ettirebilirsek hem hafifleriz hem de satın alma dürtümüzü biraz olsun frenleriz. Evlerimizde o kadar çok yaşayan çöp var ki. Çöp diyorum çünkü onlar evlerimizde durduğu sürece yalnızca çöp oluyor. Halbuki doğru yerde kullanılsalar ya da değerlendirilebilseler bir anlamı olabilir. Okuyup kitaplığa kaldırdığımız kitap da buna örnek, kullanmadığımız saklama kabı ya da dolapta boş duran plastik askı da.
– Ucuz meyve gördüğümüzde iki kilo almazsak, yiyeceğimiz kadarını satın alabilirsek israfı önleyebilir, o ürünü tazeyken tüketebilir ve ekonomimize katkı sağlayabiliriz. Biliyorum çok zor bir süreçten geçiyoruz ve bunları yazmak hiç kolay değil. Ancak bizler doğru olanı yapabilir ve pes etmeden olumlu yönde istikrarımızı sürdürebilirsek, tablonun geneline bakıp moral bozmak yerine tüm bu doğruları kendimiz için yapabilirsek en azından dünyamıza bireysel katkılarımız olur inancındayım. Doğanın her birimize ihtiyacı var. Doğanın bir olmamıza ihtiyacı var. Lütfen unutmayalım.
Leave a Reply